Siyasetin kavga-şer yatağının fay hattındayız…

Çocukluktan öğreniyoruz mazrufa değil, zarfa bakmayı; zarfa baktığımız anda da soruyoruz ‘kimlerdensin’ diye, adres önemli… ABD’nin Ucla Üniversitesi’nde Albert Mehrabian araştırmış, insanların başkaları hakkında hükme varabilmesi için 4 dakika yeterliymiş ve maddeler halinde dizmiş alt alta, baktım, bizde pek geçerli değil…  Mehrabian gelip burada araştırma yapsa tezini çürütecektik eminim. Çünkü mazruf denilen olay bizde de var ama biri bize bir şeyi anlattığında zaten dinlemiyoruz.

Yetmiyor ÇOCUK DİL/İM, Yok OLMAYA TEZ/İM…

Çocuktunuz ufacıktınız top tüfekle oynadınız savaşta acıktınız ama sadece doyurulmakla olmadı olmuyor. Yıkıntıların arasında kaybettiğiniz rengârenk pirilliler, başı gazoz kapağı, saçı darı püskülünden yaptığınız bez bebekler var bulamadığınız ve zamanı dondurmuşlar, gidip gidip arıyorsunuz kaybettiklerinizi taşların altında; elinizdekilerle mutlu olamıyorsunuz… Hep kara bulutlar iniyor dağ eteklerinize barut kokusu bastırıyor kokladıklarınızı ve ormanlar yanıyor, göğüs göğüse konuşup çarpışmak isterken, arkanızdan dolanıp bıçaklayanlar, ayağınızın altındaki toprağı çekip alanlar var.

Yüreğimdeki Kuş

Yazmaya dair-

Bu son yazının gönderildiği günden başlayarak her geceye adınız yazıldı… Karanlığın o korkunç, bitmeyen savaş hâliyle, bilinmeyen sonun gizemi nasıl düşmüşse bu adanın üstüne ve doğan bir yıldız noktayı koyup gülümseterek nasıl aydınlatıyorsa ümitle… Öyle bir ışık ve renk kattınız hayatıma. Belki de bin rivayetle süslenen o Baf’taki Gâvur Taşı gibi kendi denizimin içinde sessizce yatmaktı hayalim… Tüm mevsimleri yaşamış/yaşamamış biri olarak, yazdıklarımın çoğunu silmiştim gereksiz diye; son yazdığımı da belki de yaptığım bir küçük hatayla kader sildi… Belki de beni ikaz etmek istemiştir yazmamam için. Ama kadercilik oynamak istemiyorum artık, çünkü yazdığım hiçbir şey, siz okumazsanız, bana artık eskisi gibi zevk vermeyecek bilirim…

AL ALLAHIM EMANETİNİ da… Ben AŞIKLIK ÇEKEMEM

Size kaç sene biçilmişse onu nasıl yaşadığınız ve ne kadar çok insanın yüreğinde kaldığınız, ne hâlse sizin için önemli. Nedense bazı insanlar sevilmek ister, en çok da ilk aşk olmak… Unutulmamak. Ve tabii vur patlasın çal oynasın zamanlarından çalarlar bunu kazanmak için. Kolay değil, sıkı bir imtihandan geçersiniz de, yine ne sevdiğiniz belli olur, ne sevmediğiniz...

BİR ev KADINININ GİZ/Lİ DEFTERİ…

(Sevgi, komşunuz değilse HOŞ deyin)

Ne bilsin hâlimi/ o komşu kadın/ aşmadan duvarını/ duyarken aşımın kokularını/ yanarken altımda harlı ateşler/ merak bile etmezken, ne piştiğini/ İzlerken bacamdan çıkan dumanı/ dibi tutan duygularımın/ ve nasıl kaçtığını tadımın/ ne bilsin…/ Hani! Kapı önünde eliyle/ gölge edip güneşe/ bozmadan rahatını/ bakarken keyif ile uzaktan/ nasıl bilsin benim karanlığımı/ giydiği çiçekli elbisesiyle/ ben köşe gölgesi mahzun, ben hazan halinde/ döküp dururken, yapraklarımı…

Sayfalar

Subscribe to GÜLFİDAN ERHÜRMAN RSS